Dünya genelinde birçok ülke, nüfus artışı ve demografik değişimler ile uğraşırken, bazı ülkeler çocuk do(LOGOUT: 1000.0)ğurma oranlarının rekor derecede düşük olduğu bir duruma geriledi. Bu durum, yalnızca bireylerin tercihleri ile değil, aynı zamanda toplumun yapısı, ekonomik koşullar ve kültürel etmenlerle de yakından ilgilidir. Bu yazıda, dünyanın en az çocuk doğuran ülkelerinden biri olan Japonya ve bu durumun arkasında yatan sebepleri derinlemesine inceleyeceğiz.
Japonya, dünyanın en az doğuran ülkelerinden biri olarak öne çıkıyor. 2022 yılında, Japonya'da doğum oranı 1000 kişi başına sadece 7,2 bebekle rekor bir düşük seviyeye ulaştı. Bu durumun ardında birkaç temel neden yer alıyor. Öncelikle, Japonya'da toplumun genel yapı ve gelenekleri, aile yapısının değişkenliği ile birleştiğinde, bireylerin çocuk sahibi olma kararını olumsuz etkileyen faktörler ortaya çıkıyor.
Öncelikle, genç nüfusun hayat tarzı değişiklikleri dikkate alındığında, bireyler özellikle kariyer yapma, kişisel gelişim ve maddi güvence sağlama gibi hedefler öncelikli hale gelmiştir. Bu durum, çiftlerin evlenme ve çocuk sahibi olma kararlarını ertelemelerine yol açıyor. Özellikle kadınların iş gücüne katılması, evlilik yaşının yükselmesine ve dolayısıyla doğum oranlarının düşmesine neden oluyor. Eğitim seviyesi yükseldikçe, kadınlar kariyerlerini ön planda tutarak aile Kurma ve çocuk sahibi olma konusunu ertelemeyi tercih ediyor.
Japon kültürü, toplumsal normlar ve geleneklerin baskısı altında şekillenmiştir. Genellikle toplumsal normlar gereği, kadınların iş yaşamı ve aile yaşamı arasında denge kurmaları beklenmektedir. Ancak bu durum, kariyer hedefleri ile aile baskısının getirdiği yük arasında bir gerilim yaşanmasına yol açıyor. Özellikle, kadınların çocuk doğurarak iş hayatındaki gelişimlerini kısıtlaması endişesi, çocuk sahibi olma konusundaki isteksizliği arttırıyor. Toplum içinde, ‘çocuk sahibi olmanın hayatı zorlaştırdığı’ algısı yaygın olarak kabul görmekte ve bu durum, bireylerin düşüncelerini şekillendirmektedir.
Bir diğer önemli etken de ekonomik kaygılardır. Yüksek yaşam maliyetleri, özellikle büyük şehirlerde, ebeveynler için çocuk sahibi olmanın mantıklı bir seçenek olup olmadığını sorgulatmaktadır. Çocuk yetiştirmenin getireceği maddi yükümlülükler, birçok çiftin çocuk sahibi olmasını ertelemelerine neden oluyor. Ayrıca, çocukların eğitimi için gereken masrafların artması da doğum oranlarını etkileyen bir başka faktör olarak ortaya çıkıyor. Eğitim masrafları, konut giderleri ve diğer mali yükler, çoğu çiftin çocuk sahibi olma kararını almalarını zorlaştırıyor.
Sonuç olarak, dünyanın en az çocuk doğuran ülkesi olan Japonya, yalnızca bireysel tercihlerin değil, aynı zamanda toplumsal, kültürel ve ekonomik etmenlerin karmaşık bir birleşimi sonucu bu duruma ulaşmıştır. Gelecekte, hükümetin yapacağı hamleler ve toplumsal değişimler bu durumu ne kadar değiştirebilir, zamanla göreceğiz. Ancak şimdilik, Japonya’nın düşük doğum oranları, sadece bir istatistikten ibaret değil; toplumun gelecek nesillerine yönelik önemli bir uyarı niteliğinde.